7 Nisan 2014 Pazartesi

Amores Perros

Keskin dikenlerle dolu bir tarla'da yalın ayak koşturmaya benzer aşk. Hani canının yanacağını bile bile girersin. Yürürsün, koşturursun bazı zamanlarda ise sürünürsün. Ama her halükarda kanar bir yerlerin. Kurtuluşun yok! Hangi pozisyon da girdiğin değildir önemli olan. Bir yerin kanamadan da kurtulman olanaksız. Burada önemli olan ne kadar az yara aldığın. Güzel başlar her ilişki. Hani uyuşturucuyu aldığın andaki kafaya benzer. Yükseliş, yükseliş, yükseliş... Ama her yükselişinde bir inişi olur ya, aşkta böyle inişlere müsaittir çoğu zaman. Biteceğini bile bile başlarsın bazı zamanlar. Yarını düşünmeden, anın verdiği heyecan ve mutluluk ile. Çünkü o senin, sende onun. Her mevsimden ayrı bir tat alırsın aşık olunca. Her renkten ayrı bir his. Her müzik aynı duyguyu verir. En basit cümlelerden bile ona pay çıkarırsın hemen. O'nu özlemeyi seversin. O'nu zikretmeyi. Hele, onunla dans etmesi yok mu sana ait düşüncelerin senin beyninde? Tarifi olmayan bir duygudur aşk ne kadar çaba sarfetsen de anlatamazsın. Aşkın vikipedi yok. Sözlüklerde geçen her tanımı yalan. Kim demiş aşk sevgi diye? Ya da sevgiyi kim benzetiyor aşka.  Aşk mutluluk mu? Imm kimi zaman.  Demiştim ya güzel başlar her ilişki. Tutkuyla bağlanırsın, tabiri caizse köpekler gibi seversin karşındaki insanı. Bir gün ya sosyal nedenlerden, ya statü farklılıklarından ya da duyguların dejenerasyonu yüzünden ayrılmak zorunda kalırsın. Ama hep o'nun sevgisi uğrar bu sendrom’a.  Biter o yere göğe sığdıramadığınız büyük ilişkiniz. Son defa buluşmak üzere randevulaşırsınız her zaman buluştuğunuz üniversite kafesinde. Buluşursunuz, ama o anda bile, az sonra yaşayacağın büyük hezeyandan, eşsiz ve tarifi olmayan ıstırap’dan bir haber oturursun onunla. Hala mutlusundur. Neden? Çünkü hala o'na yakınsındır o anda bile. Kısıtlıdır onun için zaman hemen vedalaşıp uzaklaşmak ister yanından. Sense ''lütfen, biraz daha'' dersin titreyen sesinle. Umarsızca omuz silker olmaz diye. Hissetmeye başlarsın ayrılığın o ‘’mide bulandıran’’ keskin kokusunu havada. Belli etmemeye çalışırsın üzüldüğünü karşı tarafa. Gururlusun ya! Ne kadar daha dayanacağını bilmeden yüklenirsin titrek bacaklarına kalkarsın masadan, cesur ama birazda korkakça. Karşı tarafın soğukkanlılığı başını döndürür. Sendelersin hafiften. Parmaklarının ucuyla masaya verirsin ağırlığını, dengeni geri kazanabilmek için. Derin bir nefes alıp kaldırırsın başını, senin hissettiğin duyguların yakınından bile geçemeyecek duygularla bakar o da sana. Uzatır elini son defa tokalaşmak için,  2 rakip takım oyuncusunun yaptığı gibi, yüzlerinde beliren sahte bir saygı ve gülümseme ile. Elin varmaz eline. İstemezsin bu son veda dokunuşunu. Hani bırakmayacağını bilsen kapanır ayaklarına köpekler gibi yalvarırsın ya, neyse! Elini sıkarken zangır zangır titrer tüm iç organların. Hoşça kal!  Ve beklenen söz gelir onun ağzından. Hoş-ça-kal... Saniye'de tam 10 defa çınlar bu kelime kulaklarında. Hoşçaaa, hoşçaa, hoşça, hoşça... Kulaklarında yankılanırken bu veda sözcüğü o, çoktan arkasını sana dönüp başlamıştır yol boyu yürümeye. Buz keser tüm vücudun. Cesedinkine benzer bir renge bürünmüştür tenin. Kan çekilmiştir çünkü iliklerine kadar. Sende yürümek istersin ama yapamazsın. Adım atacak takatin kalmamıştır çünkü. Tüm gücünü toplayıp son bir defa seslenirsin arkasından, durur. Koşar adımlarla varırsın hemen yanına. O'nun anlam veremeyen bakışları arasında sarılırsın boynuna. O hiç dokunmaz sana. Olsun! Sen sarılıyorsun ya... 10 ya da 15 saniye sürer buna dayanması. Lütfen diyerekten ayrılmak ister senden. İzin vermezsin. Biraz daha biraz daha sıkarsın. ''Canımı acıtıyorsun'' der sana. Duymazsın... O senin canını hiç önemsiyor mu? Duymazsın söylediklerini. Tüm yaşadıklarınız geçer aklından işte o esnada. 1-2 damla yaş süzülüverir gözünden hepsi o kadar. Çünkü asıl ağlayan kalbin olur o anda. ‘’seni seviyorum’’ dersin kısık bir sesle kulağına fısıldarmışçasına. Yanağına küçük bir öpücük bırakıverirsin. Gerçekten anlarsın artık o'nun sana ait olmadığını. Son defa içine çekersin kokusunu. Çözersin kollarını. Seni ağlarken görmemesi için bakamazsın yüzüne. Bu defa sen dönersin ilk olarak arkanı. Üzgün, kırgın, mutsuz ama gururlu, bitkin ama güçlü şekilde başlarsın yürümeye... 

Norm Erman 

21.09.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder